Namus makamından kopmayan
Tutkulu kelimeler dillere reva
Sönmezdi alnımızda aydınlıklar
Güleç gözlerle bakıp geleceğe
Yurt edinirdik dostlukları
Yollarımız at başı inecekken sahillere
Mezbahalarda canlarımızı ararız
Ortağıydık yoksun günlerimizin
Kirve tutunduk yedi yeminlerle
Tek ağızdan sövüşürken kaderimize
Ah eder birimiz sözünü tutmadı diye
Yoksulu ve yetimiydik Maraş’ın
Ne çıkında dirheme değer simgemiz
Ne varsıllık şivesinde sesimiz
Semirince sırtımızda keneler
Çıkmazlarda ararız kendimizi
Aradığımız bizimleyken
Bulduğumuzda bizim değildi artık
İki ateşiz şimdi
Birimiz kin, birimiz sancı
Ve Maraş
Sömürge zaptiyesi başbuğun parmağı
Ezilmiş haritamızın üstünde
Çorum’dan indi aşağı
Sivas
Malatya
Ve Maraş
Pençesi kanlı katiller
Tepemizde deccal şimdi
Çeşit çeşit oyun ile
Meclislerde mebus şimdi
Yalancı, acımasız ve hain
Sahnenin sahtekâr meddahı
Temsilde rol sunar figüranlarına
Ölümleri ödül verir
Kalenderler kurban gider
Kapı kapı net sayıldık
Büyük küçük hep kıyıldık
Zor zahmet sonra ayıldık
Perişanız orda şimdi
Maraş postanesinde
Bir tel gider Ankara’ya
“Görev tamamdır.” diye
Koltuğundan gerinir geriye gereğince
Somurmuş suratlı hoyrat adam
Kırıldı sazımızın teli
Büküldü cümlemizin beli
Yoldan sapmış üç beş deli
Murat bulur orda şimdi
Erken karardı günümüz
Utançtan ve kahırdan
Bir kuşaktan bir kuşağa
Maraş hepimize mezar olacak
Cuma
Aşı yok uğraşı yok
Cuma varlığa düşman
İlmi yok irfanı yok
Cuma gerçeğe düşman
Arı yok tutarı yok
Cuma kendine düşman
Ezilir aşağılanırsa
İşi olmaz aç kalırsa
Cuma elbet insana düşman
Biriken kini
Kıvamına getirilip
Bendini aştığında
Tetikçi mertebesine ulaştığında
Kim tutturmuş eline tornavidayı
Sorulur mu?
Kaçıncı cürmüydü bu
Bir baş soğanı yerinden söker gibi
Çıkarıp yuvasından yola attığı
Seksenlik Cennet Kadın’ın kör gözünden
Ne isterdi
Bilinir mi?
Her Tahrik Bir Nedendir Katlimize
Tüm çağları aşmış
Korku eşiğimizde
Doğuştan sabıkalı
Bin yılların suçlusuyuz
Her tahrik bir nedendir katlimize
Kalanlar ağıt yakar
Dönemden döneme
Yeni bir ölüm gelir bize
Korku kapımızın kilidi
Her harabattan unutkanlığa gider meylimiz
Şamanın isteğiyle
Örteriz açık kalan yaramızın üstünü
Kimseler görmesin
Bizde kalsın akmayan kinimiz
Korku siperdir kaderimize
Kırılır diye şevkimiz ürkektir dansımız
Okşanmasın alışkanlıklarımız, çabuk kanarız
Aşiret töresidir:
Eğilmiş dala günah asılmaz
Ahımız yok, bedduamız yok kimseye
Analar utanmasın evladından diye
Evlerin ön yüzüne saksılar dizeriz
Simsar Yusuf
Tombul yüz
Pembe yanak üstüne
Pos bıyık, kalın kaş yaraşır
Uzun boy battal bedende
Katıksız kızıl kan dolaşır
Gün gelir sığmaz da damarlarına
Akar Maraş’ın en işlek meydanına
Sarayaltı’nda indiğinde çarşıya
Vakit kuşluktu
Mevsim kış, hava soğuktu
Camcı Helik’in çayını içti
Zerzevatçının mangalında ellerini ısıttı
Molla Nurettin’in teline dokunmadan geçilmezdi
…işi rast gitmezdi
İnsan evladıdır…
Gücenmek, darılmak da vardı emme
Bu kertede zalimliğin
Âdem anlağında yeri yoktu
Hep böyle…
Ekmek uğruna
Namus çizgisinden
Aheste gelirdi Pazarcık dolmuş durağına
Simsar şapkasını koydu ki akbaşına
…
Simsar Yusuuuf!
Kaşanlı Simsar Yusuf’u vurdular!
Şeyhadil’in başında